Türkiye’de kanayan bir yaraya parmak basmak için bu yazıyı yazma gereği duydum. Çünkü anlatacağım konu, beni ve benim gibi binlerce engelli bireyi yakından ilgilendiriyor.
Türkiye’de 1.559.222 engelli birey var. Bunlardan biri de benim. Devletimiz bizlere, kâğıt üzerinde Avrupa standartlarında çok güzel imkânlar sunuyor. Maddiyata dayanan birçok ihtiyacımız karşılanıyor çünkü sosyal devlet olmak bunu gerektirir. Ancak iş uygulamaya gelince, bu güzel imkânların ne kadar sürdürülebilir olduğunu hep birlikte görüyoruz.
Çünkü ben ve benim gibi birçok engelli vatandaş, hakkımız olan bazı destekleri bir gün elimizden alınmış olarak buluyoruz. Her ay düzenli aldığım engelli aylığım, birkaç yıl önce kesildi. Gerekçe ise eve giren toplam gelir miktarının belli bir sınırı aşmış olması. Yani aile bireylerinden biri çalışıyor diye ya da eve ufak bir katkı girmiş diye artık “muhtaç” sayılmıyoruz.
Oysa bu aylıklar bizim temel yaşamımızı sürdürebilmemiz için veriliyor. Fakat sistem öyle kurgulanmış ki, sanki engelli bireylerin ailesinde çalışan biri varsa, o kişi bütün ihtiyaçlarımızı karşılayacak gibi düşünülüyor.
Peki soruyorum: Beni bir birey olarak neden görmek istemiyor bu sistem? Neden bir başkasının geliri, benim bağımsız bir yaşam sürme hakkımı etkiliyor? Zaten günlük hayatın her alanında karşılaştığımız engeller yetmezmiş gibi, bir de bu ekonomik kesintilerle yaşam mücadelemiz daha da zorlaşıyor.
Bu uygulamalarla aslında ne yapılıyor biliyor musunuz? “Sen hayata karışma, evde otur, başkasına muhtaç yaşa” mesajı veriliyor. Oysa biz üretmek, çalışmak, sosyal hayata katılmak istiyoruz. Bizim ihtiyacımız olan şey merhamet değil; adalet.
Bir de işin diğer tarafı var. Asıl ihtiyacı olanlar destekten mahrum kalırken, gerçekten ihtiyaç sahibi olmayan bazı kişiler bu imkânlardan rahatça yararlanabiliyor. Ne yazık ki bunu söylemek acı verici ama gerçek: Sahte raporlarla, tanıdık vasıtasıyla ya da sistemdeki açıkları kullanarak yardım alan insanlar var. Devletin kaynakları sınırlı olabilir, kabul. Ama bu kaynaklar yanlış ellere gittiğinde, bizim gibi gerçekten desteğe ihtiyaç duyanların yaşam hakkı çalınmış oluyor.
Benim aylığım eve giren küçük bir meblağ yüzünden kesilirken; lüks hayat süren insanların “engelli aylığı” alması vicdanla nasıl açıklanabilir? Bu adaletsizlik sadece benim değil, binlerce engelli vatandaşın omzuna yük bindiriyor. Sistem, ihtiyacı olmayanı ayıklayamadığı gibi, gerçekten ihtiyacı olanı da cezalandırıyor.
Sosyal devlet olmak sadece yardım etmekle olmaz; adil olmakla, hakkaniyetli davranmakla olur. Gerçek ihtiyaç sahibini tespit edemeyen bir düzen, hem bütçeyi boşa harcar hem de insanların devlete olan güvenini zedeler.
Unutmayın, bir toplumun gerçek gelişmişliği; sokaklarının uzunluğu, binalarının yüksekliğiyle değil, en kırılgan bireylerine nasıl davrandığıyla ölçülür. Biz engelli bireyler olarak kimsenin önünde eğilmek istemiyoruz. Sadece onurlu bir yaşam için eşit şartlar, adil uygulamalar ve insanca muamele istiyoruz. Çünkü bu ülkenin vatandaşıyız. Çünkü hakkımız.
Yorumlar