“Taşeronluk” kelimesi, yalnızca bir işin başkasına devredilmesi anlamına gelmez; mecazi anlamda, bir insanın asli görevlerini, sorumluluklarını ya da öz benliğini başkasına teslim etmesi, bir nevi ruhunu ipotek altına sokmasıdır.
İnşaat firmaları aldıkları işleri müteahhitlere taşere eder. Subaylar astsubaylara, imam müezzine, öğretmen sınıfın en çalışkan öğrencisine, pilot otomatik pilota, hanım eşine, usta çırağına, amir memura, çavuş onbaşıya, ağa marabaya, hakem VAR'a, komiser polise, patron işçiye, aşçı yamağına, şoför muavine, çoban köpeğe taşere eder asli işini ve sorumluluğunu.
Artık yazarlar bile yapay zekanın taşeronluğunu yapmaya başladı. Yapay zeka uygulamaları üzerinden hikaye ve makale yazmak ne kadar üzücü bir durumdur? Kendi ruhuna, düşüncelerine ve vicdanına yaptığın kötülük kadar okuyucularını kandırmak da değil midir bu durum?
En acısı da yanlış olduğunu bile bile çıkar uğruna yapılan taşeronluklar. Siyasi partinin taşeronluğunu yapan gazeteci adı altındaki kalemşörler, mafya türü yapılanmadan nemalanan insansı pitonlar, kendini bir gruba ait hissetmek adına her yönüyle onlara benzemeye çalışan ve onlara rüştünü ispat etmeye çalışan dangalaklar.
Her meslekte ve sektörün yanında hayatın her alanında taşeronluk yok mu? Bakan müsteşara, müsteşar daire başkanına, daire başkanı müdüre, müdür memura, sonunda memur yetkisiz yetkili olarak, bakan yetkisindeki işi yapar olmuş. Vali kaymakama, kaymakam jandarma komutanına, jandarma komutanı çavuşa, çavuş köy muhtarına, köy muhtarı köy ağasına, köy ağası vali yetkisinde yetkisiz yetkili olarak iş bitirir olmuş.
Büyük devletler, küçük devletleri ve terör gruplarını taşeron olarak kullanmıyor mu? Vekalet savaşlarının atında yatan gerçek nedir? Dünya bir tiyatro sahnesi ve başrol oyuncuları rollerini, figüranlara taşere etmiş durumda. Ve son sahne gösterimde…
Ancak bu dünyada, taşeronluğa direnenler vardır; astsubaylar, anneler, profesyonel futbolcular (sporcular), iyi kimseler ve özgür ruhlu bireyler. Onlar, görevlerini devretmeyi reddeden, sorumluluklarını sırtlayan ve kendi doğrularından ödün vermeyenlerdir. Taşeronluk ne kadar bulaşıcı olsa da, bu dirençli ruhların hikayesi hep başarılarla doludur.
Astsubay: Görevin Taşıyıcısı
Astsubaylar, ordunun belkemiğidir. Astsubaylar görevlerini devredemez; çünkü ordu, onların omuzlarındaki disiplin ve fedakarlıkla ayakta durur. Bir astsubay, vazifesi ne kadar ağır olursa olsun, sorumluluğunu başkasına asla yüklemez. Gece nöbetinde, sınır hattında ya da bir kriz anında, astsubay taşeronluk yapmaz; çünkü bilir ki, devredilen bir görev zincirin kırılmasına, düzenin çökmesine yol açar.
Onlar, emirleri canları pahasına uygularken aynı zamanda emrindeki askerlere liderlik eder, zorlu şartlarda bile başları dik durur. Astsubayın bu duruşu, sadece bir meslek değil, bir karakter meselesidir. Onlar, taşeronluğun kolaycılığına kapılmadan, vatan için alın teri döken ve canlarını verenlerdir.
Anne: Hayatın Kutsal Emanetçisi
Bir anne, bebeğinin bakımını asla devredemez. Bu, sadece fiziksel bir bakım değil, sevgi, şefkat ve güvenle bir ruhu şekillendirme sorumluluğudur. Anneler, uykusuz gecelerde, çocuklarının ilk adımlarında ya da gözyaşlarını sildiklerinde, çocukları büyüyüp yetişkin bireyler olduğunda dahi bu kutsal emaneti başkasına teslim etmez. Taşeronluk, bir annenin lugatında yoktur; çünkü bir çocuğun bakımı, gelişimi, yetişmesi annenin özverisiyle yoğrulur. Onlar, yorgunluklarına rağmen gülümser, fedakarlıklarını bir yük olarak görmez. Anneler, taşeronluğun dünyasında, sevginin ve sorumluluğun en saf temsilcileridir. Onların emeği, bir toplumun geleceğini inşa eder.
Profesyonel Futbolcular (Sporcular): Profesyonel Yaşamı Benimseme
Sporun etik ilkelerine bağlı kalan ve futbolculuğu profesyonel bir yaşam tarzı haline getiren gerçek futbolcuların sayısı o kadar azdır ki; antrenmanda, sahada, sosyal yaşamında kendine has duruş ve tarzları ile hemen dikkat çekerler. Kendilerine iyi bakarak asla sakatlanmazlar, sahada terlerinin son damlasına kadar profesyonelce mücadele ederler, oyunu çirkinleştirmezler, rakibe ve taraftara saygı duyarlar. Türkiye’ de ve dünyada profesyonel diyebileceğimiz kaç futbolcu var? Sadece
Türkiye’de? Tuttuğunuz spor kulübünde?
İyi Kimseler: Elmas Gibi Nadir
İyiler çoğalsa da değerinden eksilmez bu yüzden; iyi kimseleri elmaslara benzetmek bir bakıma doğru bir bakıma yanlıştır. Elmas piyasada çoğaldıkça değeri düşer ama iyiler çoğaldıkça iyilikler artar. İyiler, taşeronluğun kirli pazarında kendilerini satmazlar. Onlar, doğruyu söylemekten çekinmez, eğriye eğri der, çıkar uğruna ruhlarını feda etmez. Günümüz dünyasında, siyasi ya da maddi çıkarlar için kalemini satanlar, bir gruba aidiyet uğruna benliklerini yitirenler arasında, iyi kimseler birer cevherdir. Evlerine çekilip derinlere gömülmüş ya da sadece değerli insanların arasında kalmayı tercih etmiş olsalar da, onların varlığı dünyayı ayakta tutar. İyiler, taşeronluğa direnerek, insanlığın vicdanını temsil eder.
Özgür Ruhlu Kimseler: İradenin Zaferi
Özgür ruhlu bireyler, taşeronluğun en büyük düşmanıdır. Onlar, ne bir ideolojiye, ne bir gruba, ne de bir otoriteye kendilerini teslim eder. İradeleri, özgürlüklerinin kalesidir. Doğruya doğru, eğriye eğri diyebilen bu insanlar, başları dik yaşar. Onlar, övülenlerdir: “Ne mutlu sana.” Özgür ruhlu birey, taşeronluğun cazibesine kapılmaz; çünkü bilir ki, benliğini devretmek, insan olmaktan vazgeçmektir. Onların duruşu, bir manifesto gibidir: Özgürlük, bedel ödenerek korunur.
Taşeronluğa Karşı Bir Manifesto
Taşeronluk, yalnızca bir işin devri değil, bir ruhun teslimiyetidir. Astsubaylar, anneler, profesyonel futbolcular (sporcular), iyi kimseler ve özgür ruhlu bireyler, bu teslimiyete karşı birer direniş abidesidir. Onlar, sorumluluklarını sırtlanarak, doğrularından ödün vermeyerek, insan olmanın onurunu taşır. Günümüz dünyasında, çıkarların ve kolaycılığın gölgesinde, bu insanlar birer ışıktır. Onların hikayesi, taşeronluğa karşı bir manifesto, özgürlüğe ve insanlığa bir övgüdür.
Ne mutlu ki, bu dünyada hâlâ astsubaylar, anneler, profesyonel futbolcular (sporcular), iyi kimseler ve özgür ruhlu bireyler var. Onlar, taşeronluğun karanlığına karşı insanlığın umudunu taşıyor.
Sen, kendini nasıl görmektesin?
İraden ve özgürlüğün elinde bir birey misin yoksa kendini tüm benlik ve düşüncelerinle bir yerlere taşere mi ettin?
‘’Doğruya doğru, eğriye eğri’’ diyebiliyorsan ve başın dik durabiliyorsan ne mutlu sana.
Yorumlar