Kararsızlık, zihnin değil, çoğu zaman ruhun çıkmazıdır.
Dışarıdan bakıldığında basit bir tercih gibi görünür: Kalmak mı gitmek mi? Sevmek mi vazgeçmek mi? Söylemek mi susmak mı?
Ama içeride çok daha eski bir şey vardır:
Korku.
Çünkü kararsızlık, sadece "ne yapacağını bilememek" değil,
"ne olursa kendini kaybedeceğini sanmak"tır.
Bir tarafı seçtiğinde, diğerinden mahrum kalmaktan korkarsın.
Ya da daha derin bir yerde… hangi seçimi yaparsan yap, yine de yetmeyeceğini bilirsin.
İşte o zaman zihin susar, bilinçaltı devreye girer.
Ve orada, farkında bile olmadığın eski kayıtlar çalışmaya başlar.
Belki çocukken aldığın bir "yanlış karar"la utandırıldın.
Belki birini mutlu etmek için hep kendini erteledin.
Belki de senin kararlarının hiçbir zaman önemsenmediği bir evde büyüdün.
İşte o zamanlar öğrendi bilinçaltın:
"Ne seçersem seçeyim, suçlu ben olacağım."
Kararsızlık, bazen kendi kararının sorumluluğunu almaktan korkmaktır.
Bazen kaybetmekten, bazen kazanıp yalnız kalmaktan…
Çünkü her seçim, bir parça vedadır.
Ve her veda, içimizde gömülü bir acıyı uyandırır.
O yüzden insan çoğu zaman kararsız kalmaz aslında;
ya duyamaz iç sesini, ya da duyar ama güvenemez.
Zihin hesap yapar, kalp fısıldar, geçmiş bağırır.
Ve biz bu üçü arasında sıkışır kalırız.
Peki çözüm nedir?
Bazen önce karar vermek gerekmez.
Önce neden karar veremediğini fark etmek gerekir.
Hangi korku seni tutuyor?
Kime ait o "doğru yapmalısın" sesi?
Ve ne olurdu eğer yanlış bir karar versen?
Çünkü kararsızlık bir düşmandan çok, bir öğretmendir.
Sana hâlâ nerede özgürleşemediğini gösterir.
Sana hâlâ nerede kendini seçemediğini anlatır.
Ve bir gün, tüm o iç seslerin ötesinde kendi sesini duyduğunda…
İşte o zaman kararsızlık sona erer.
Çünkü artık kime ne olacağı değil,
senin kim olacağın belirler yönünü.
Yorumlar